Menü
Navigasyon
🔐
Giriş Yap
Hesabınıza giriş yapın
Tema

İnsanın Uğraş İhtiyacı ve Yoğunluk Çelişkisi

Eren Yusuf Duran09.10.2025 • 2 dk

İnsan sanki hayatında bir uğraş istiyor gibi genellikle, ama bu uğraş onu çok yoğun bir hale soktuğunda da bunalıyor, uzaklaşıyor, bazen belki de korkuyor.

Sistem de tam tersi bir şekilde çalışıyor, insanlara bir uğraş veriyor, onunla güzel uğraşabildiğini görürse, daha fazlasını veriyor, sonra daha fazlasını, bazen insan da istiyor, diyor ki işte ben daha fazlasını yapabilirim, daha da fazlasını yaparım, özgüvenli oluyor bir şekilde. Sonra bir bakıyor çok yoğun bir hale gelmiş, bir şeyleri yetiştiremiyor bir durumda.

İşte tam burada bir çelişki doğuyor: insan hem uğraşı olmamasına tahammül edemiyor hem de uğraşın fazlasına. Sanki bir denge çizgisi var ama o çizgi sürekli kayıyor, net bir yerde durmuyor. Kimi zaman uğraş az olduğunda hayat anlamsız geliyor, boşluk hissi artıyor; kimi zaman da fazlasıyla uğraş yüklendiğinde anlam yine kayboluyor, çünkü kişi artık yaptığı şeylerin tadını çıkaramaz hale geliyor.

Belki de mesele, uğraşın niceliğinde değil niteliğinde. Yani insan, bir uğraşı “kendisine rağmen” değil “kendisiyle beraber” sürdürebildiğinde, onda boğulmak yerine onunla birlikte akabiliyor. Bir uğraş insanın içinden gelen bir merak, bir heyecan, bir oyun hissiyle birleştiğinde yormuyor; fakat dışsal baskılarla, beklentilerle, zorunluluklarla büyüyüp ağırlaştığında bunalım başlıyor.

Sistemin insana sunduğu ile insanın kendi içinden gelen ihtiyacı her zaman aynı yönde değil. Bu ikisi örtüştüğünde insan güçlü hissediyor, ayrıştığında ise ya tükeniyor ya da boşluğa düşüyor. Asıl mesele belki de, bu uğraşları seçme ve sınırlarını çizebilme yeteneğinde, cesaretinde gizli.

O sınırları çizebilmek, belki de çağımızın en zor becerilerinden biri. Çünkü sistem insana sürekli “daha fazlasını” işaret ediyor: daha fazla üret, daha fazla öğren, daha fazla kazan, daha fazla göster. İnsan da bu akışa kapıldığında kendi iç sesini duymakta zorlanıyor, kendi ihtiyaçlarını ayırt edemiyor. Bir noktadan sonra yaşanan şey, sadece uğraş değil, aynı zamanda tükeniş oluyor.

Sınır Koyabilmek

Ama sınır koyabilmek, “burada duracağım” diyebilmek, aslında özgürlüğün başka bir yüzü. Uğraşı hayatın merkezine almak değil, hayatla uyumlu bir yere yerleştirmekte. Sonuçta uğraş insanı beslediği kadar, insana kendisini unutturacak bir hâle de bürünebiliyor. Bu yüzden ölçüyü bulmak, belki de en büyük sanatlardan biri.

Bir uğraşla meşgul olmak, yalnızca “yapmak” değil; aynı zamanda “yaşamak” demek. Eğer insan uğraşın içinde kendisini görebiliyorsa, orada hem dinginlik hem de anlam ortaya çıkıyor. Ama uğraş, insanı kendisinden uzaklaştırıyorsa, en parlak başarılar bile boşluk gibi hissedilebiliyor.

Belki de bu yüzden, gerçek denge “ne kadar yaptığımızda” değil, “yaparken kim olduğumuzda” saklıdır. Çünkü insanın asıl ihtiyacı, sadece uğraş değil; o uğraşın içinde kendi varlığını, kendi değerini hissedebilmektir.

Paylaş:TwitterLinkedIn